Kedinizin ölmesi 'bir hayvan öldü' denip geçilecek kadar basit bir mevzu değildir.
Her şeyden önce ölen bir kedi değil, bir yakınınızdır.
Birlikte anılarınız vardır. Hastalandığında üzülmüş, oyun için koştururken neşelenmişsinizdir.
Arkasından göz yaşı dökmenizi tuhaf karşılayanlar, nasıl 'hayvan sever' olunduğunu anlayamadıkları gibi, siz de bir insan evladının nasıl 'hayvan sevmez' olduğunu anlayamazsınız.
Çünkü normal olan yiyen, içen, mutlu olan, üzülen, kısacası nefes alan bir insanı seven birinin; yiyen, içen, mutlu olan, üzülen, nefes alan bir hayvanı da sevebilmesidir.
O hayvan yavru ise ve yaşamak için sizin bakımınıza ihtiyacı varsa, hissettiğiniz şey sevginin ötesinde şefkat, acıma ve bağlılıkla karışık bir sorumluluk duygusudur.
Avuçlarınızda biberondan süt emen, siz ensesini okşamadan uyumak istemeyen, annesinin yokluğunu hissettirmek istemediğiniz, sıcak su şişelerine sarıp vücut ısısı düşmesin diye çaba gösterdiğiniz, gözlerinizin içine bakan, ilginize kısık mırlamalarla karşılık veren, avuç içine sığabilen küçük kediniz öldüğünde, bir avuç umudunuzu da toprağa gömersiniz. Çünkü umudunu naylon bir poşette çöpe atmayı içi almaz insanın.
Sizi teselli etmek için 'sana yeni bir kedi alalım' dediklerinde, sizin oyuncağını kaybeden bir çocuk olmadığınızı anlatamazsınız. Yitip giden bir candır ve aynı seri numarasında bir başka can daha bulamazsınız.
Giden bir can ise eğer, bu her kim ve her ne olursa olsun canınız yanar. Yanmalıdır.
Çünkü merhamet insana özgü bir duygudur.
Çünkü her insan merhameti ölçüsünde insandır.